İsa Balcı’nın yeni novellası “Ahmet”, OKB56 etiketiyle geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı.
‘Ahmet’ okurlarıyla yeni yeni buluşurken biz de Balcı’ya sorularımızı yönelttik.
‘GÜZEL İNSANLAR ÖYLECE ORTAYA ÇIKMAZLAR, ONLAR OLUŞURLAR’
‘Ahmet’ nasıl ortaya çıktı?
Elisabeth Kübler, “Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar,” der. Ahmet de aslında ortaya çıkmış değil, oluşmuştur. Ahmet benim uzun süredir arkadaşım sayesinde kendimle yaptığım sohbetlerin bir bölümü. Otobüs durakları, burkulmuş ayak bileği, Pambık, çiçekli balkonlar, Ilgın isminde kız çocuğu, anlamayan insanlar, çok yürümek için uzatılan yollar, çiçekli balkonlar, ağrıyan bel, resim, güzel fotoğraflar, yaz mevsimi, incir, ölüm… Böyle bir sürü anın sohbeti.
Bir karakter olarak Ahmet kafası karışık biri. Hayatın günlük dertlerine, günlük sohbetlerine yabancılaştıkça içindeki çatışma büyüyor. Kitabın ve karakterin püf noktası yabancılaşmaktır diyebilir miyiz?
Yabancılaşmak denebilir ama Marx’ın “şeyleşme” dediği kavrama daha uygun. Kitaptaki karakter saklanmıyor, sürekli yaşamın içinde. Otobüste, parkta… Kalabalık içinde yalnızım romantikliği değil. Gördüğü aslında şu; insanın artık kendisine insan değilmiş gibi gösterilmesi. Canlının eşya oluşu. Yaşanılan günün, eylemin, durumun, olayın bireyle ilgisi olmadığı, olup bitenin onun için yapılmadığı ve bu yüzden bilmesi gerekmediği.
‘PARAMPARÇA OLMUŞ HAYATIN HİKAYESİ ANCAK UFAK TEFEK PARÇALAR HALİNDE ANLATILABİLİR’
‘Batman: Öldüren Şaka’da Joker, “Hayattaki en aklı başında adamı deliliğe indirgemek için sadece tek bir kötü gün yeterli. İşte dünya benim bulunduğum yerden ancak bu kadar uzakta. Sadece tek bir kötü gün,” diyor. Ahmet’in “kötü günü” de “merhabasızlıkla” başlıyor sanki. Bir merhabanın her şeyi çözeceğine inanıyor ama bu kelimeyi duyamıyor.
Aslında tam olarak bu. İhtiyacı olan insan. “İnsan ihtiyaçları doğrultusunda gelişir,” diye yazıyor ‘İnsan Nasıl İnsan Oldu’ kitabında. Merhaba; geniş ve ferah bir yer anlamı taşır. İnsanlar birbirine merhaba derken esasında karşı tarafa, “Burası yani ben, senin rahat edeceğin, kendin olabileceğin bir yerim,” der. Ama bunu çok kullanmıyoruz artık. Ahmet bir merhaba arıyor. Ve onu bulamayınca yaşamı yolunda gitmemeye başlıyor.
Kitabın biçimi de karakterin yapısına hizmet ediyor. Hayat, kısa başlıklar, kısa anlar şeklinde parçalara ayrılmış durumda. Metnin sağa yaslı olmaması da buna yönelik bir tercih. Biraz da biçim-içerik dengesinden bahsedelim mi?
Ahmet, Rilke’nin “Paramparça olmuş hayatın hikayesi ancak ufak tefek parçalar halinde anlatılabilir,” cümlesiyle açılıyor. Buna uygun olarak yazmaya başladım. Kafa dağınıklığını yansıtması içinde sayfaları sağa yaslanmasını istemedim. Bu bilinçli tercihim. Bunun dışında hata varsa hatadır.
‘YAZMA İSTEKLERİMDEN BİRİ DEĞİŞİME YARDIM ETMEK’
‘Ahmet’ beşinci kitabınız. Beş kitaplık yolculuğunuzu ve edebiyata bakışınızı nasıl özetlersiniz?
Beş kitap kulağa çok geliyor fakat yaşadığımız coğrafya ve üzerine kurulmuş düzen üretmeye uygun. Sanat değiştirir. Bir ülkede bu kadar çok sanatla uğraşan ve var olmayan çalışan insan varsa demek ki değişmek istiyor yaşam. Kitlelere ne kadar ulaşıyor diyecek olursak ulaşmadığı aşikâr. Bu değişim birdenbire olmaz. Yazma isteklerimden biri değişime yardım etmek. Tarihi anlatmanın iki yöntemi vardır. Siyaset ve edebiyat. Ben bunu edebiyatla yapmaya çalışıyorum.
Günümüz edebiyatına dair beğeni ve eleştirilerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Günümüz edebiyatı ne durumda ikiye bölüp cevaplayayım. Birincisi; edebiyat örgütsüz. Yayınevi örgütsüz, yazar örgütsüz, okur örgütsüz. Mevcut edebiyat örgütsüzlüğü yaratıyor. Edebiyat insanları vicdanlı yapmıyor. Kağıt fiyatlarının bu kadar pahalı olduğu ülkede bununla ilgili bir eylem örgütleyemiyor edebiyat. İkincisi; yazan insanımız var. Kitapçıya gittiğimde neredeyse iki günde bir yeni çıkanlar değişiyor. İnsanlar üretiyor, değiştirmek istiyor.
Son zamanlarda neler yapıyorsunuz? Masanızda bizim için başka neler var?
Günümün büyük kısmı çalışarak geçiyor. İşçilik yani, onun dışında Ahmet’le ilgileniyorum. Oldukça keyifli ilerliyor. Okumaya devam ediyorum. Kısa öykülerden oluşan bir dosyam var, ara ara açıp ona bakıyorum. Muhtemelen yıl sonuna doğru daha da yoğunlaşırım öykülere.